BAYRAMİÇ KÖYÜ BULUŞMA GÜNÜ ŞENLİKLERİ BÜYÜK İLGİ GÖRDÜ
Gönen Bayramiç Köyü Geleneksel Buluşma Günü Etkinliği 07 Ağustos 2010 Cumartesi Günü Bayramiç Köyünde yapıldı. Bu yıl 5.ncisi düzenlenen Buluşma Günü etkinliğine katılım, geçmiş dönemlere kıyasla en üst seviyedeydi. Bayramiç’li Hemşeriler başta olmak üzere çevre köy ve kasabalardan gelen pek çok Hemşeri grubunun katılımı ile gerçekleşen Şenlik , sabaha kadar devam etti. Şenlik Gecesinin resmi davetlileri arasında Balıkesir Milletvekili sayın İsmail ÖZGÜN, Balıkesir Valisi sayın Yılmaz ARSLAN (Eşiyle birlikte), Gönen Kaymakamı sayın Bekir DINKIRCI (Eşiyle birlikte), Biga Kaymakamı sayın Fatih GENEL (Eşiyle birlikte) ve Gönen Belediye Başkanı sayın Hüseyin YAKAR, gecenin şeref konukları olarak Protokoldaki yerini almıştı. Birlik, beraberlik ve dayanışma ruhunun en güzel şekilde sergilendiği Şenlik gecesinde Gençler, zarif Kafkas oyunlarıyla davetli konuklara zevkli dakikalar yaşattılar. Gece boyunca ikram edilen çay ve lokmayla birlikte Hemşeriler, tatlı sohbetleriyle gecenin tadını çıkardılar. Hamit Kayabey
MÜKEMMEL ORGANİZE EDİLEN 5.İNCİ BULUŞMA GÜNÜMÜZ
Bayramiç Köyü geleneksel hale getirdiği buluşma gününün 5.ncisini hemen hemen sıfıra yakın hata ile organize edip kutlamasını bildi.Bu yılki buluşma günü, güzel organizasyonun yanında ağırladığı misafirleri ile de bir ilke imza attı. Buluşma gününe Sırasıyla AKP Balıkesir Millet Vekili Sayın İsmail ÖZGÜN, Balıkesir Valisi sayın Yılmaz ARSLAN (Eşi ile),Gönen Kaymakamı sayın Bekir DINKIRCI (Eşi ile),Gönen Belediye Başkanı sayın Hüseyin YAKAR iştirak etmişlerdir.Böylesine Devlet erkânının köyümüzde misafir edilmesi doğrusu eşine ender rastlan bir durum olsa gerek.İşte Bayramiç’li bir ilke daha imza atmıştır. İşte bunun için Bayramiç’li onurlu ve gururludur. Ne mutlu bu müstesna günleri organize ederek bizlere yaşatanlara! Selam ve sevgilerimle…
7 ağustos 2010 cumartesi tesi günü gerçekleştirilen buluşma gününün, ilerki yıllarda öncelikle BULUŞMA VE BULUŞTURMA günü olmasını yüce Rabbimden diliyorum.Buluşma günümüzün elbette eksikleri ve kusurları olmuştur. Bu eksik ve kusurlar iyi tesbit edilip ilerde düzeltilebilir.Bu gibi organizasyonların, bir EKİP işi olduğu unutulmamalıdır.Acizane benim görebildiğim eksikleri dile getirmek istiyorum.Benim bu yorumumu okuyan hemşerilerimizin ve tertip komitesinin bu yorumlarımı yapıcı bir eleştiri olarak kabul etmelerii hasseten rica ediyorum.
1-Öncelikle maneviyata önem verilmeli,
2-Nasılki oyun alanı gençlerimiz tarafından dolduruluyorsa, camide yapılan program için de aynı şey yapılabilmeli,
3-Biz adığelerin herkez tarafından bilinen nüfus ve evllik sorununa çözüm projeleri üretilmeli
4-Adığeliğin sadece oyundan ve zexesten ibaret olmadığı, bütün gençlerimize ve çocuklarımıza eğitim yoluyla aktarılmalı
5-Eğitim ve Kültürümüze ağırlık verilmeli ( islami eğitim de dahil olmak üzere )
Bu eksiklerimizi tamamladığımız takdir’de,ben inanıyorumki Kafkasyadaki atalarımızın verdiği mücadelede, bizlerin atalaramıza ne kadar layık olduğumuzun bir göstergesi olacaktır.
son söz olarak bu buluşma gecesinde stand demirlerinin kurulmasında ve taşınmasında,çöplerin temizlenmesi ve oyun alanının süpürülmesinde ve cami duvarının boyanmasında emeği gecen bütün kardeşlerimize ve büyüklerimize teşekkürü bir borç biliyorum. Hepsinden Allah razı olsun.
Bu vesile ile tüm hemşerilerimizin Ramazanını kutluyorum ve insanlık için iyilik ve güzellik getirmesini Rabbim’den diliyorum…
Üç senedir niyetleniyoruz ama bir türlü kısmet olmuyor buluşma gününde bulunmaya. İnşallah bir daha ki sene bize de kısmet olur. Resimlerden anlıyorum ki çok güzel geçmiş. Etkinliklerin devamını dilerim. her ne kadar gelemesek de !!! ben köyümü seviyorum 🙂 benim köyümdeki büyüklerimden bir ricam olucak. eğer Allah kısmet ederse ekim ayında Adigeye gitmeyi düşünüyoruz. Ama ne Köyümüz’ün ne de sülalemin kafkasyada nerde ikamet ettiğini, orada hala bizden birileri varmıdır bilmiyorum. Eğer köyümüzün büyüklerinden orada hangi şehirden göç ettiğimizi, ya da köyden göç ettiğimizi bilen varsa, bana bir isim ulaştırırsa, gittiğimde oradaki köyümü de ziyaret etmek istiyorum. Şimdiden teşekkür ederim. bkayabey84@hotmail.com
7 Ağustos 2010 Cumartesi günü icra ettiğiniz buluşma gününüz bu sene daha güzel ve geniş kapsamlı olmuş, buradan anladığım kadarı ile. Bu organizasyonu düzenleyen herkesi canı gönülden kutluyorum. Hepinizden Allah(C.C) Razı olsun. Bu arada bilmem öğrendiniz mi ama, Biga Kaymakamı Sn. Fatih GENEL eğer yanlış hatırlamıyorsam Erzincan YAYLABAŞI Beldesinde yerleşik bir ADIGE ailesinin çocuklarından biri. Abilerinden Soner GENEL ise YAYLABAŞI’nın eski belediye başkanlarından.
BU GAFE İNSANI VEREM EDER
Hava çok sıcak. İnsan bu sıcakta ne yapacağını şaşırıyor.Duş almak, balkona çıkmak, dışarı çıkmak. Hiç biri çözüm olmuyor biraz ferahlamaya. Derken “çağımızın vebası” internette alıyorum soluğu.
Gündemdeki olaylar, referandum, terör, facebook. Hiç biri biraz nefes almama yardımcı olmuyor. Biraz müzik dinlemek istiyorum ve bilgisayarımdan bir kaç “gafe” seçiyorum. Gazetelere göz atarken, gündemi takip ederken çalmaya devam ediyor gafe. Bir süre sonra çalan müziğe odaklanıyorum.
Çalan müzik “Dehej Gafe.” Çocukluğumdaki düğünler canlanıyor gözümde. Köy düğünleri. Ahırlarda, bodrumlarda yapılan düğünler. O coşkulu, insanı kendinden geçiren, günlerce aklımızdan silinmeyen ve çalınan gafeleri bir sonraki düğüne kadar mırıldandığımız ve o anı yeniden yaşadığımız düğünler.
Sonra, okuldan gelir gelmez çantayı bir köşeye fırlatıp arkadaşlarla toplanıp kendi aramızda yaptığımız ceugler. Bu arada insanın içine işleyen gafe çalmaya devam ediyor tüm estetiği ve duygusallığıyla.
Düşünüyorum, bu kadar estetik, duygusal, insanı etkileyen bir müziğe neden televizyonlarda, radyolarda hatta uluslararası arenada hiç rastlanmaz? Mesela keman, piyano gibi enstrümanlar dünyanın her bölgesinde çalınıp dinlenirken, dünya çapında sanatçılar konserler verirken bizim pşınemizi bizden başka neden kimse dinlemiyor?
Sebep şu olabilir mi acaba? İçine kapanık bir toplum olmamız, ülke gerçekleri sebebiyle çerkesliğin “kültürel bir zenginlik” noktasına indirgenmesi, insanlarımızın bağlı olduğu “prangalar” nedeniyle bu işe profosyonel olarak yönelmemeleri. Bir hedefi, ideali olmayan ve mücadeleden kaçınan, otorite ile ters düşmeme eğiliminde üyelere sahip bir toplum olmamız olabilir mi? Dilimizi, kültürümüzü, müziğimizi “özgür bireyler” olamamamız nedeniyle hep kendi içimizde yaşayıp, bu değerlerimizi somut ve yaşatılması için mücadele edilecek değerler olarak görmememiz olabilir mi? Ya da kişisel kaygılarla sadece kendi aramızda , amatörce yaşatılmasını yeterli görmemiz mi?
Derneklerimiz neden profosyonel pşınawe ve yorumcular yetiştirmiyor? Bu güne kadar üniversitelerin konservatuar bölümlerinde bizim kültürümüzün temel taşlarından olan müziğimizle ilgili hiç çalışma yapıldı mı? Derneklerimiz veya bu işi yapan insanlarımız bu konuda bir adım attı mı? İnsanlarımızı bu konuda bilgilendirip kitlesel desteklerini istedi mi?
Gördüğünüz gibi bütün işler dönüp dolaşıp “özgür bireyler” noktasında kilitleniyor. Ne olduğunu, ne istediğini bilen, örgütlenen ve değerlerine “korkmadan” sahip çıkacak bireyler. Onları bu amaçlar uğrunda bir araya getirecek vizyona sahip, ileriyi görebilen dernekler ve yöneticileri.
İnsanın içine işleyen gafe çalmaya devam ediyor, bunaltıcı sıcak tüm yakıcılığı ile kavuruyor her yanı. Hani derlerya; “keman sesi insanı verem eder” diye. Bence insanı “gafe” verem eder. Muhteşem melodileri ve asil dansı ile sadece verem etmez, aynı zamanda mest eder. Bizler bu değerlerimize sahip çıkıp, omurgalı bir şekilde koruyabildiğimiz zaman tüm dünyayı hem verem hem mest eder…
Thambilmisx Ali Aslan
Cerkes.Net
NETTE GEZİNİRKEN RASTLADIĞIM HOŞ VE GÜZEL BİR YAZI,SİZ DEĞERLİ HEMŞERİLERİMLE PAYLAŞMAK İSTEDİM…
TLEPERUŞ OYUNUNDAN BAYANLARIMIZA MESAJLAR
Çok eski zamanlar… Kafkasya Kafkasyalıların ve herkes Kafkasyalı gibi… İki genç birbirleri ile kaşen… Ve iki Kafkasyalının birbirini sevdiği gibi seviyorlar birbirlerini…
Birbirlerini ancak düğünlerde görebiliyor bu kaşenler… Ve en büyük zevkleri bu düğünlerde oyun oynamak… Hatiyakoların yardımı ile her oyunda eşler… Bu oyunlar da olmasa nasıl hasret giderirler?…
Birbirine yakışan, birbirine sağdık, birbirine destekçi… İki Kafkasyalı kaşeni izlemeyi de severdi seyirciler… Onlar oyuna çıkınca erkekler gururlanır, kızların boğazları düğümlenir…
Fakat bu iki kaşen Kafkasya’da yaşar… Yani dünyanın en güzel coğrafyası… Belki de üzerinde birçok düşmanın gözünün olduğu geçmiş ve gelecek Kafkasyalıların Ana Vatanı…
Ve bu güzel vatanın makûs talihi savaşlar… Savaş çıktımı tüm erkekler cepheye…
Nasıl savaşırdı Kafkasyalılar?… Fazla tarife gerek yok bir Kafkasyalı gibi sadece… Ve savaşmıştı çiftimizin erkek bireyi bir Kafkasyalı gibi…
Savaş bitince bir ayağı sakat döner… Ortalık eski haline döner… Ama düğünlerde artık eski tat yok… Ayağı sakat olunca gencimiz oyunları oynayamıyor… O oynayamayınca kaşeni hiç oynamıyor…
Erkeğin canı kaşeni oynayamıyor diye sıkılıyor… Can sıkılması karşılıklı kızımızın içi içini yiyor…
Bir gün kızımız kırlara gezmeye çıkıyor… Aklında canı sıkkın kaşeni…
Eğer oyun oynayamadıkları için sıkılıyor ise kaşeninin canı, yeni bir oyun bulmak gerek diye düşünüyor… Ve kalbinin sesini dinliyor… Kalbinin ritmini ritim olarak düşünüyor ve yeni oyununun karagrofisini çiziyor…
İlk düğünde bu oyunu oynuyor ve bu oyuna tleperuş deniliyor…
Tleperuşta vurulan tahta ritmi kalbin sesidir… Ve oyunun orijinalinde erkek topal gibi hareket eder ve kız normal yürür… Kız erkeğe uyar ve erkeğin yaptığı figürleri tekrar eder… Erkeğin ayağı sakat olduğu için arada müzik yavaşlar ve erkek dinlenir… Erkek dejuya doğru giderken “bakın artık bende oyun oynayabiliyorum” mesajıyla gider… Ve dejudaki arkadaşları o yakınlaşmaya başlayınca şarkılarını daha yüksek sesle söylerler…
Sürgün sonrası bu oyun söylenene göre anavatan dâhil Düzce yöresi hariç tüm Kafkasyalılar tarafından unutulmuştu… Düzceliler ise sadece bu oyunu yaşatmış ve diğer oyunları unutmuşlardı…
Oysa bu oyunun Kafkasyalılara büyük bir mesajı vardı… Aslında tüm oyunların büyük bir mesajı var… Fakat tleperuş oyunu ağırlıklı olarak bayanlarımıza mesaj verir…
Erkekleriniz umutsuzluğa düşebilir… Hayata küsebilir… Kendilerini ve çevrelerini de unutabilir… Ama unutmayın onlara yön veren sizlersiniz… Ve zorda kaldığınız zaman sadece kalbinizi dinleyin der…
Sen bize kalbimizi dinleyebilmeyi nasip et ya Rab…
Âmin
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE KÜLTÜRÜMÜZ
Birçok manevi değerden yoksunlaşan dünyamızda gün geçtikçe özümüzü unutmaktayız. İnsanların sürüleştiği, kendilerini tanımadığı, dayanılmaz bir biçimde yalnızlaştığı ve yabancılaştığı, anlamların giderek silinip kaybolduğu bir dünyada… Öyle bir döngü içerisindeyiz ki küresel yaşam tarzı bizleri yutmuş bir vaziyette, bu çok acı. Bizlere ait ne varsa alıp götürmekte.
Kültürel olarak yozlaştığımız ve dejenerasyona uğradığımız birey odaklı sistemin çağındayız. Şehir hayatında kendi öz kültürümüz olan, Çerkes kültüründen uzak gelenek, görenek, örf ve adetlerimizin öğretmediği yeni nesiller yetiştirmekte ve bende onlardan bir tanesi olarak bundan huzursuzluk duymaktayım. Kültürümüzden sürekli bir şeyler kaybetmekteyiz. Ninelerimiz, dedelerimiz bize, bütün dünyada emsali olmayan bir takım kurallar ve her zaman her yerde geçerli olabilecek bir Çerkes mantalitesi bırakmışlarsa, bunları korumak bizim insanlık görevimiz olmalıdır. Bizler ve bizden sonra gelecek nesillere bırakılması gereken kültürümüz içler acısı bir halde. İş ve eğitim hayatı sebebiyle köylerden kentlere göç neticesinde köyde yetişip büyüyen Çerkes gençliği de yok denilecek kadara az. Dilini bilen kültürünü yaşatan bir neslimiz yok gibi. Aslında böyle olmasında büyüklerimizin payı da bizler kadar büyük. Tüm bu dejenerasyonun içerisinde dilimizi bilmememiz en büyük kanayan yaramızdır.
Her şehirde faaliyet gösteren derneklerimiz mevcut. Fakat sunulması gereken öz kültürümüz tam anlamıyla ifade edilememektedir. Çerkes kültürü; geceler düzenleyip, düğünlere gidip, geleneksel yemekleri sunup, akordeon çalıp oynamaktan ibaret değildir. Bu konuda isim hakkı sahibi sivil toplum kuruluşlarımızın da siyasal ya da sosyal rant harici karşılıksız çalıştıklarını görememekteyiz. Gençlerimize yanlış lanse ettirilen kültürümüzü korumalıyız.
Genç nesil olarak araştırmalı,okumalı,öğrenmeyiz ve bir o kadar da saygı ve sevgi çerçevesi altında severek ve isteyerek gerektiğinde bütün insanlara kucak açarak,kültürümüzün ne kadar içten ve dostvari olduğunu herkese gösterebilmeliyiz.Hiç bir milletin sahip olmadığı renkli bir kültüre sahibi olduğumuzu düşünsek de onu korumak için çalışmadan böbürlenmenin saygısızlığımızı ortaya koyacağını bilmeliyiz.Tarihsel bir derinliğe sahip geçmişimiz var.Hangimiz biliyoruz tam anlamıyla ecdadımızı, geçmişimizi…Çeçenlerin asırlar öncesinden Şeyh Şamil ile başlattıkları iman ve istiklâl şahlanışını..İnsanlığa yön veren,tarihe damgasını vuran Çerkes Ehem’i, Aslan Mashadov’u, Aziz Meker’i, Cahar Dudayev’i ve daha ismini zikretmediğim istiklal mücadelesi uğruna savaşan büyüklerimizi, hangimiz yaşamlarından örnek verip,örnek alabiliyor, onları hayatımızın tamamında olmasa da bir köşesinde tutabiliyoruz?Bunları yazarken kendime de sitem etmiyor değilim.Bazı şeylerin farkına varma zamanı geldi geçiyor bile.Uyuyan bir gençliğin uyanma zamanı sizce de gelmedi mi?
Unutmamalıyız ki herkes ve her şey aslını arar, özüne döner.Tıpkı bir çekirdeğin toprağa düşüp,filizlenip,meyve vermesi ve tekrar kuruduğunda toprağa dönmesi gibi.Özlem duyulan kültürümüze doğru ayaklarımızı yürütmeli…Karanlığı aydınlığa ,acımızı bala çevirmeliyiz.,birbirimize kenetlenerek özümüzü yaşatarak.Tarihimizi bilen nesiller yetiştirerek ve en önemlisi kendimizi geliştirerek,maneviyatımızı güçlendirerek.Birlik ve beraberlik içerisinde dünyanın en ücra köşesindeki çerkes kardeşlerimizle beraber bir renk cümbüşü içerisinde, bizi biz yapan öz kültürümüzle bütün yüreklere dokunarak.Çerkeslerin varlığını ve bütünlüğünü duyurmalıyız.Kimliğimizi muhafaza edebilmemizin yolu tarihimize sahip çıkabilecek bir nesilden geçer.
Tarihimizi örnek alarak onun ışığında yürüyebilmek temennisiyle…
ÜNLÜ ÇERKESLER ( KERİMAN HALİS )
Bu ilginç olay Halit Turhan Bey’in hatıralarında yer almaktadır: “1932 yılında Cumhuriyet gazetesinin tertiplediği güzellik yarışmasını Keriman Halis kazanmıştı. Aynı yıl Belçika’nın Spa şehrinde 28 ülkenin katılmasıyla dünya güzellik yarışması düzenlenmişti. 1913 yılında doğan Keriman Halis, bu yarışmaya Türkiye’yi temsilen katıldı. Günlerce Spa şehrinde kalan güzeller, çeşitli kişilerle görüştü ve konuştular. Yarışma gününde jürinin önünde kızlar birer birer geçip giyimleriyle, bakışlarıyla, tebessümleriyle puan toplamaya çalıştılar. Jüri salona geçip, puan değerlendirmesi yapmak istedi. Başkan kürsüye geçerek : – Sayın jüri üyeleri, bugün Avrupa’nın Hıristiyanlığın zaferini kutluyoruz. 1400 senedir dünya üzerinde hâkimiyetini sürdüren İslamiyet artık bitmiştir. Onu Avrupa bitirmiştir. Bir zamanlar sokağı bile, pencere arkasından seyredebilen Müslüman kadınların temsilcisi Türk güzeli Keriman, mayo ile aramızdadır. Bu kızı, zaferimizin tacı kabul edeceğiz, onu kraliçe seçeceğiz. Ondan daha güzel varmış, yokmuş bu önemli değil… Bu sene güzellik kraliçesi seçmiyoruz. Bu sene İslamı yenmenin zaferini kutluyoruz. Avrupa’nın zaferini kutluyoruz. Bir zamanlar Fransa’da oynanan dansa müdahalede bulunan Kanuni Sultan Süleyman’ın torunu işte mayo ve sutyen ile önümüzdedir. Kendini bizlere beğendirmek istemektedir. Biz de bize uyan bu kızı beğendik. Müslümanların geleceği böyle olması temennisiyle Türk güzelini dünya güzeli olarak seçiyoruz. Fakat kadehlerimizi Avrupa’nın zaferi için kaldıracağız.” Böylece Keriman Halis dünya güzeli seçildi. Resimleri gazetelerde basıldı. Hatta kartpostal yapılarak satıldı, elden ele dolaştı.”
Çeşitli çerkes siteleri, ünlü çerkesleri tanıtan ve boy boy resimlerini sayfalarına koymaktadırlar.
Keriman halisde bunlardan biridir.yukardaki yazı tarihi bir gerçektir.Ben bir çerkes olarak Keriman halisin çerkes olması beni zerre kadar ilgilendirmiyor.Adığe olsunda ne olursa olsun anlayışına sahip değilim.Sağlıklı bir çerkes toplum için böyle konularda hassas ve duyarlı olmak gerektiğini düşünüyorum..( ÖNCE İNSAN,SONRA MÜSLÜMAN,SONRADA ÇERKES )
Allah’ın resülün’den örnek vermek gerekirse.Hz.Muhammed (s.a.v) bir çok savaşları akraba savaşlarıdır.Bir tarafta baba, bir tarafta oğlu. bir tarafta amca, bir tarafta yeğen.bir tarafta dayı, bir tarafta yeğen. Daha açık bir ifadeyle bir tarafta HAK karşı tarafta BATIL.
YARABBİ BİZLERE HAK OLANI NASİP EYLE…..